
Prof. Dr. Hüseyin Uysal’ın anlatımı ile Kişilik Seviyelerinin altıncı basamağı olan Nefsi Marziyye videosunu istifadenize sunuyoruz.
Allah’ın Razı Olduğu Bilinç Düzeyi (Uykuda Olanları Uyandırabilen Kişiler)
Bir kişinin Allah’tan razı olması ile Allah’ın o kişiden razı olması birbirinden farklı ifâdelerdir.
Bir kişi cennete girdiğinde ne isterse ona istediği her şeyin verildiğini düşünelim. İstediği her şey ona verildiğinde artık o kişinin başka bir isteği kalmaz. Tüm istekleri karşılandığı için o kişi Allah’tan razı olur. Fakat bu kişinin istediği şeyler ancak kendi bildikleri veya kendisine bildirilen şeylerdir. Sınırlı bilgisiyle istediği şeyler onu ancak belirli bir düzeyde tatmin edebilir.
Allah kullarına ne vermek istiyorsa vermek istediği şeylerden onları haberdar eder. Vermek istemediği şeyleri ise onlara bildirmez.
Bu inceliği bilen Yunus Emre;
Cennet cennet dedikleri Birkaç köşkle birkaç huri İsteyene ver sen onu Bana seni gerek seni
diyerek Allah’ın kendisine verebileceği en önemli şeyi, yani kendi ÖZünü istemektedir.
Allah’ın bir kişinin kendisinden razı olması durumunda, o kişinin bildiği ve bilmediği her şeyin kendisine verileceğinden emin olan kişi artık kendi isteklerini sıralayarak;
“Ben şunu isterim, ben bunu isterim” gibi söylemleri bırakır ve “O”nun kendisinden istediklerini yapmak için büyük gayret göstermeye başlar.
Bu bilinç düzeyi, bir ilâhide; “Kâh inerim yeryüzüne seyreder alem beni” denilen noktadır.
Bu kişiler artık seyir makamından çıkarak insanların arasına tekrar girerler ve kendilerine verilen görevleri en güzel bir şekilde yerine getirmeye başlarlar.
İşte bu kişiler, hiçbir beklenti içinde olmadan sadece “O”nun rızâsını kazanmak için “O”ndan gelen her türlü emri harfiyyen uygulamaya başlarlar.
– Peki, “O”nun bizden istediği şeyler nedir? diye bir soru akla gelebilir.
Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
- İnsanların kendilerini bilmelerine yardımcı olmak,
- İnsanların ne kadar çok değerli varlıklar olduklarını kendilerine bildirmek,
- Kendi varlığından tüm insanları haberdar etmek,
- Kendini diğer insanlara en doğru bir şekilde tanıtmak,
- Tüm varlıklara karşı ne kadar merhametli olduğunu, ne kadar adaletli olduğunu onlara bildirmek, gibi birçok madde sayılabilir.
İçimize gelen her çeşit isteğin ve diğer insanların da içlerine gelen tüm isteklerin de (Kur’ân ve Hadislere aykırı olmamak şartıyla) “O”ndan geldiğini düşünerek hareket etmemiz gerektiği ortadadır.
Bütün bunları tek başımıza yapmamızın da mümkün olmadığını göz önüne alırsak;
Birbirimize ne kadar muhtaç olduğumuz anlaşılır.
İhtiyacımız olan güç ve kuvvetin tüm insanların özünde olduğunu, bunun da Allah’tan başka bir şey olmadığını farkettiğimizde, birlik ve beraberlik içinde hareket etmemiz gerektiğini, birbirimizi sevdiğimiz ve birbirimize değer verdiğimiz zaman aşamayacağımız hiçbir engelin bulunmadığını anlamış oluruz.
İşte, Allah’ın bizden razı olmasının “Tüm insanların bizden razı olmasına bağlı olduğu” ortadadır.
Bunun için de, tüm insanlara karşı onların ihtiyaçları olan en güzel şeyi (müjdeyi) onlara vermemiz gerekmektedir.
Bizim onlar için yapabileceğimiz en güzel şey;
“Onları uyandırmaktır”
Bu bilinç düzeyine ulaşan kişilere “uyandırma yeteneği” verilir. Bu kişilerde çok güzel hâller açığa çıkmaya başlar.
Allah’ın bizzat razı ve hoşnut olduğu bir bilinç düzeyine ulaşan bu kişilerde tüm kötü huylar yok olmuş, güzel huylar ve güzel yetenekler açığa çıkmıştır. Öyle ki; Yaratan’dan ötürü yaratılanlara şefkat, merhamet, sevgi, cömertlik, affedicilik ve hassasiyet onda bir lezzet hâlindedir. Bu bilinç düzeyindeki bir kişi, kendini en güzel bir şekilde hesaba çeker. Asla yanlış bir şey yapmamaya gayret gösterir.
Yine bu kişiler, her durumda ve bütün varlığıyla Hakk’a teslim olmuştur. Böyle kişilerin, Allah’tan gelen kahır veya lütuf tecellîlerinin her ikisine de gösterdiği rızâ bereketiyle ilâhî rızâ ile müjdelenerek kendisine cennet elbisesi giydirilmiştir.
Yukarıda da dile getirilen:
“Sen O’ndan, O da senden razı olarak dön Rabbine!” (Fecr, 28) âyetindeki “Rabbin de senden razı olarak” hükmü, bu hali ifade etmektedir.
Ayrıca, Beyyine Suresi’nin 8. âyetindeki:
“…. Radıyallâhu anhüm ve radû anh”: Allah onlardan hoşnut olmuş, onlar da Allah’tan hoşnut olmuşlardır… beyanı da bu hakikatin diğer bir ifâdesidir.
Bu hâl ve hakikatlere ulaşan kişiler, artık olayları “hakka’l-yakin” mertebesinde yaşamaktadırlar. Allah’ın izniyle bazı gizli sırlara vâkıf olabilirler. Rızâ, tevekkül ve teslimiyetleri nedeniyle Allah böyle kişilerin -adeta- gören gözü, işiten kulağı, konuşan dili, tutan eli…olur. Onların hâline, hareketlerine ve güzel ahlâkına tesir kuvveti verir. Yani bir önceki bilinç düzeyinde müşahede ettiği güzellikleri, şimdi bizzat nefsinde tatmakta ve o hâlleri bizzat yaşamaktadırlar. Sabır, tevekkül, teslimiyet ve rıza gibi özellikler, onun davranışlarında müşahede edilmektedir. Bu kişiler Allah’ın kendilerine bildirdiği özel bilgiler ve yaşattığı özel hâller ile diğer insanları etkileyerek onları irşad ederler.
Kendi bilinçlerine yakın olanlara da Allah’ın kendilerine bildirdiği özel bilgileri aktararak onları da kendi sahip oldukları bilinç düzeylerine ulaştırırlar.
Aslında bilincin arınması yolunda katedilen aşamalar, bunlardan ibaret olmakla beraber, bundan sonra bir aşama daha vardır ki, ona da “Sır boyutu” denir.