Ana Sayfa Hüseyin Uysal Varlık Mertebeleri Beka Mertebeleri (Varlık Mertebeleri) 1 – Cem Makamı – Prof. Dr. Hüseyin Uysal

Beka Mertebeleri (Varlık Mertebeleri) 1 – Cem Makamı – Prof. Dr. Hüseyin Uysal

1
Beka Mertebeleri (Varlık Mertebeleri) 1 – Cem Makamı – Prof. Dr. Hüseyin Uysal

Beka mertebeleri de üç aşamada gerçekleşir;

1. Cem Makâmı (Dirilik makâmı)
2. Hazretü’l Cem Makâmı (Fark makâmı)
3. Cemü’l Cem Makâmı

Cem Makâmı (Dirilik Makâmı)
Tevhîd Mertebeleri’nin dördüncüsü Cem Makâmı’dır ve aynı zamanda bu makâm “Beka Mertebeleri”nin de başlangıcıdır. Beka, ölümsüzlük demektir ve Allah’ın El-Bâkî yani “Her şeyin sonu gelip çattığında var olmaya devam eden tek Zat” ismine işâret eder.

Bekâbillâh ise nefsiyle ölü, Hakk ile diri olmak demektir. Çünkü ölmeden önce ölmek suretiyle bu makama gelmiş olan kişiye İkinci Sûr’un üflenilmesi ile hayat bahşedilmiş, Lâ’dan illa’ya geçilmiştir. Artık Allah’a seyir bitmiş, Allah’dan ve Allah ile seyir başlamıştır.

Bu makamda Hakk zâhir (görünür), halk bâtın (gizli) olmuştur. Bu makama Hz. Muhammed (sav)’in: “Kulunun dilinden söyleyen, işiten ve şükreden Allah’tır” hadîsi delil olarak gösterilir.

Hakk’ın zahir, halk’ın ise batın olması ne demektir?

Hakikate talip olan kişi Fena Mertebeleri’nde de anlatıldığı gibi fiillerinden, sıfatlarından ve zatından soyunmuş ve çıplak olarak bu makama gelmişti. Şimdi ise Hakk, Zat’ıyla bu kişiye yeni bir elbise vermiştir ve böylelikle bu kişinin beşeriyeti, insani yönü yalnızca geçici bir görüntüye dönüşmüştür. Yani kul, “Hakk’ın rengine” (Sıbgatullah’a) bürünmüştür. Bu mertebede kuldan söyleyen Hakk’tır.

Nefsiyle değil, Hakk’ın Zatı ile var olan hakikat yolcusu, bu gerçeği idrak ederek Hakk’a Hakk ile secde eder. Tevhîd-i Zat’a kadar yani Urûc Kavsi boyunca kişi daha yolun başında olduğundan her işin, her sıfatın ve her varlığın Hakk’tan ayrı olduğunun zannı içerisindeydi. Ama sonradan Nüzul (İniş) Kavsi’nin başlangıcını teşkil eden Cem Makâmı’nda “Hayy nefesinin” etkisiyle kendisinde uyanmaya başlayan yeni bir akıl (Akl-ı Mead) ile her şeyin Hakk’ın Zat’ı ile var olduğunu, Hakk’tan gelip Hakk’a gittiğini ve hatta kendi Zat’ının Hakk’ın Zat’ından farklı olmadığını idrak etmiştir. İşte bu makamda kişinin secdesi artık “Hakk’tan Hakk’a” dönüşmüştür. Çünkü burada yalnız Hakk vardır; secde eden de, edilen de aynı hakikatte toplanmışlardır. Bu tıpkı Güneş’in tam tepede olup, gölgeyi yok ettiği an veya saat on ikiyi gösterdiğinde “akreple yelkovanın birbiri üzerinde olduğu için görünenin yelkovan mı, yoksa akrep mi” olduğunun anlaşılamaması gibidir. Halk, Hakk’ın bâtınında kaybolmuştur. Kâbe’nin içinde her yer kıbledir. “Hakk ile Hakk olan” kişinin hâli değiştirilemez. İrfân sâhibi olan kişiden açığa çıkan özellikler yalnızca Hakk’ı gösterip, O’nu işâret eder. O, bu durumu ile Hakk’ın güneşi’ni yansıtan bir ay olmuştur. Bu nedenle nereye dönerse dönsün, Onun nûrlu yüzünde hep Hakk’ın Nûru görünmektedir.

Cem Makamında bulunan kişinin idrakinde tüm halk silinip “bâtın” olur ve bu kişi nereye dönerse dönsün eşyâ (varlık) aynasında yalnızca Hakk’ı görür. Böyle bir kişinin gözünde artık tüm dış sebepler yok olmuş, sebepler perdesinin gizlediği Hakk güçlü bir şekilde tek fail (işi yapan) olarak ortaya çıkmıştır. Perdenin ardındaki Zat’ın kendini göstermesi ile “Karagöz Perdesi”nin önündeki sahne ve oyuncular kaybolmuşlardır.

Kur’ân’ın ifâdesi ile söylersek: “Hakk gelmiş, bâtıl zâil (sona erme) olmuştur.” (İsrâ, 81)

İrfani düşüncede Cem Makâmı “Gece” ile sembolize edilir. Çünkü gecenin karanlığında eşyanın nakışları silinmiş, el ayak çekilmiş, çokluk yerini Vahdet’e (Birlik) bırakmıştır. İnsan rûhunun erdirici ve oldurucu hamlelerine gecelerin kaynaklık yaptığı bilinen bir gerçekliktir. Gecede Hakk zâhir, halk bâtındır. Belki de gece namazlarındaki okuyuşun -gündüz namazlarının aksine- sesli yapılması Hakk’ın insanda zâhir olmasıyla yakından ilgilidir.

1 Yorum

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz