Ana Sayfa Hüseyin Uysal Varlık Mertebeleri Ahadiyyet Makamı – Prof. Dr. Hüseyin Uysal

Ahadiyyet Makamı – Prof. Dr. Hüseyin Uysal

1
Ahadiyyet Makamı – Prof. Dr. Hüseyin Uysal

Ahâdiyyet Makâmı, Tevhîd Mertebeleri’nin sonuncusudur ve ancak kendilerine Mi’râc lûtfedilen kişilerin Hakke-l Yakîn olarak zevk ettikleri makâmdır. Bu makâmı ilme-l yakîn ya da ayne-l yakîn zevketmek mümkün değildir.

Bu makâmın diğer makâmlar gibi İlme-l Yakîn ya da Ayne-l Yakîn bir yolla öğrenilmesi mümkün değildir. Çünkü; gerek İlme-l Yakîn ve gerekse Ayne-l Yakîn aracılığı ile elde edilen ilim, çalışılarak elde edilen bir ilimdir ve bu ilim aynı zamanda kişinin yeteneği, kapasitesi ve idrâk düzeyi ile sınırlıdır.
Sâdece bu makâma ulaşmak değil, bütün Tevhîd makâmlarını söz kalıplarına dökmek de, sözle anlatmak da zordur ve ne kadar sohbet yapılsa, emek harcansa, himmet edilse de bu Tevhîd makâmlarını öğrenmek yeterli değildir; başka bir deyimle bu makâmların yaşanılması gerekmektedir.

Ahâdiyyet Makâmını yaşamak, ancak Allah’ın lûtuf, kerem ve ihsânıyla gerçekleşir. Ama tümüyle içe dönük ve dolayısıyla da sübjektif olan yâni objektifleştirilmesi mümkün olmayan böyle bir manevî tecrübenin, ruhânî şölenin içeriğinin nasıllığı ise hiç şüphesiz bilgimiz ve zevkimiz dışındadır. Bu tıpkı kendisine “Aşk nedir?” diye sorulduğunda Mevlâna’nın verdiği karşılığa benzer: “Ben ol da, gör!”

Bu mânevî tecrübenin adı tasavvufî literatürdeki tanımıyla Mi’râc’tır. Tabiîdir ki bu Mi’râc’ı Hz. Muhammed (sav)’in Mi’râc’ı ile karşılaştırmamak ve karıştırmamak lâzımdır. Yalnız şunu söyleyebiliriz ki; Hz. Muhammed (sav) hangi olaylara iştirâk ettiyse, o Hz. Muhammed (sav)’in sünnetidir ve bütün ümmetine de bu kapılar açıktır. Artık Mi’râc’ı yaşayan bir kişi için bütün sözler bitmiş, mertebeler anlamını yitirmiştir. Çünkü bu öylesine bir Vuslât (Kavuşma)’tır ki, Allah huzûruna çağırdığı kişiye bu bir anlık bile olsa tüm mertebelerin bilgisini vermiş, onu Esmâ’ü-l Hüsnâ’sı ile süslemiş ve güçlendirmiştir.

Mi’râc’ı yaşayan kişi; bütün fiillerini, sıfatını ve zâtiyetini Allah’ın Nûru’nda yakmış, orada varlığını yok etmiş, Allâh’ın Nûru’yla yıkanmış abdest almış ve nûrânîler ve rûhânîler zümresine katılmış bir kimsedir. Nefsi tamamen rûhlaşmıştır. Çünkü Allah’ın zâtiyeti öyle bir zâtiyettir ki, O’na erişenin herşeyi Nûr’a dönüşür.

Yalnız bu arada, daha önce Tevhîd-i Zât’ta değindiğimiz Mi’râc hadîsesi ile şimdi anlatmaya çalıştığımız Ahâdiyyet Makâm’ındaki Mi’râc hadîsesi arasındaki farkı iyi seçmek gerekir. Birincisindeki Mi’râc, ilmen ve kalben tadılan bir idrâktir. İkincisi ise Mi’râc’ın hakîkatini idrâk etmek, Hakk’ı rûhen şeksiz tanımak anlamında ve bilfiil yaşanan bir olgudur. Bu ikisi arasındaki fark, gölge ile asıl arasındaki fark gibidir.

1 Yorum

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz